2 Eylül 2012

Yedinci Gün




İhsan Oktay Anar 'ın yeni romanı "Yedinci Gün" uzuuuun bir bekleyişin ardından nihayet geçtiğimiz cumartesi çıktı. D&R'ye gelen kolinin ilk kitabını da kocacım kapıp getirdi. Anında sayfalar karıştırıldı, kitabın kokusu içe çekildi, 2-3 sayfalık bir giriş yapıldı ve son olarak kitabın ilk sayfasına isim ve tarih yazıldı.

Benim tuhaf bir huyum var. Çok sevdiğim bir yazarın uzun zamandır beklediğim bir kitabı çıktığında, onu hemen okuyamıyorum. Daha doğrusu okuyup bitirmeye kıyamıyorum. Bir an önce kitabın içine sızıp kaybolmak için sabırsızlanırken aynı zamanda ağırdan alıyorum, sallanıyorum. Acayip bir durum yani. Yine aynı şey oldu. Dile kolay, bir önceki kitabı Suskunlar'ın üzerinden tam 5 koca sene geçti. 5 yıllık bekleyişin heyecanı 1-2 güne sığar mı? Sığmaz elbet. İşte bu yüzden 1 haftadır flört ediyoruz kendisiyle. Bakışıp koklaşıp duruyoruz. Ben nereye, o oraya. Bakalım ne kadar dayanabileceğim?

 



Bu arada Bora'nın "baz" ı İhsan Oktay Anar'ın ilk kitabı Puslu Kıtalar Atlası'ndaki haylaz oğlan çocuğu Alibaz karakterinden...

24 Temmuz 2012

dondurma aşkına...

            


Biz çocukken 23 Nisandan önce dondurma yememiz yasaktı. Mazallah bademciklerimiz şişer, hasta falan olurduk. Muhtemelen 23 nisandan önce istesek de yiyemezdik çünkü kışın dondurma yoktu. Amerikan filmlerinde görüp yutkunduğumuz, hani o bütün ailenin  kaşığını içine daldırıp da yediği kutu kutu dondurmalar da yoktu bizde. Ne özenirdim onlara. Çarşıdaki 2-3 pastane ile memo ve pandadan müteşekkil bir dondurma hayatımız vardı. Televizyonda dondurma reklamı başlayınca aaaa yaz gelmiş der, sevinirdik.
Öyle bir nesildik işte biz çocuğumm... :-)
(Bu arada 80'lerde çocuk olup da pandanın reklam müziğini ezbere bilmeyen var mıdır acaba?)
Ama devir değişti değil mi?
Son bir haftadır Borabaz dondurmayla aşk yaşıyor. Sabah kalkar kalkmaz buzdolabının önüne gidip kedi gibi yalanmaya başlıyor. Dondurma yiyecekmiş. Nasıl da tatlı tatlı yalanıyor karşımda. Yani al koy külaha onu ye. Neyse kahvaltı mahvaltı derken unutturuyoruz ama bir süre sonra yeniden mutfağa gidip çağırıyor. Bir bakıyorum yine yalanıyor. Verinceye kadar da pes etmiyor. Altı üstü yarım külahın içinde 1 kaşık sütlü dondurma. Ama o an dünyada ondan mutlusu yok.
Yüzündeki o ifadeyi görmek için değmez mi?




                                    
                                              

12 Temmuz 2012

Borabaz'ın uçakla imtihanı!

Aslında bu ilk binişi değil uçağa. Daha önceden  de binmişliği var ama farkındalık durumu ilk. Oyuncak uçağını havaya doğru kaldırıp uuuuuu yaparken, kendini gerçek bir uçağın içinde bulunca şaşırdı tabii biraz. N'oluyor, nerdeyim ben moduna girdi, şaşkın şaşkın bakındı önce.
Sadece 3 dakika.
Bebek adaptasyonu olsa gerek anında ortama uyum sağlayıp ilk iş olarak koridorda volta atmaya niyetlendi. Aman oğlum bak dur şimdi hostes abla kızacak gibi hiç sevmediğim geyiklerin ardından, arka sıramızda oturan güzel kızı farketti de öyle yırttık. Yol boyunca kızla flört edeceğim diye bacaklarımı ezdi çiğnedi resmen flörtöz oğlum. Artist bakışlar, utangaç tebessümler, göz süzmeler artık ne biliyorsa bütün marifetlerini gösterdi kızcağıza. Zavallı belki uyumak istiyordu ya da sadece camdan bakıp hayal kurmak. Ama oğlan öyle bir taciz ateşine tuttu ki kızı, ayıp olmasın diye o da karşılık verdi artık n'apsın.

Bunun dışında ne beş dakika kucağımda oturdu ne de bebek kemerini bağlattı.  Allahtan yolumuz kısaydı. 1 saatte kol bacak koordinasyonum için iyi bir antrenman yapmış oldum üstüne.
Nasıl olacak, nasıl geçecek, nasıl hissedecek acaba derken, imtihanı 5 pekiyi olmasa da 3 ortayla verdik. Gelsin şimdi yeni imtihanlar...


Ama şuna bir bakar mısınız yaa.. Flört edilmez mi şimdi bu yakışıklıyla?  :-) Canım benim...
                                                          
                                         

20 Haziran 2012

baba dedi!

Ve sonunda beklenen an geldi... Borabaz baba dedi.  :-)
Hem de babalar gününde.
Tesadüfe bak diyeceğim ama tesadüflere inanmam.
Sırf babasına hediye vermek için bugünü beklemiş olabilir mi acaba?
Olayın kahramanı 1.5 yaşında bir bebek insan olunca, pek de mantıklı gelmiyor tabii ama biz öyle inanalım, daha mutlu olalım.
Fazladan mutluluk göz çıkarmaz ya.
E hal böyle olunca pek anlamlı ve güzel bir hediye oldu tabii babası için. 
Çok sevindi canım benim.. Aylardır Bora'nın ağzının içine bakıyor o iki heceyi duymak için...
Ba-ba.
Ne de kolay halbuki söylemesi di mi?
Ba-ba.
Sırada ne var acaba?

28 Mayıs 2012

ayydedee

Borabaz'ın eda ve anneden sonraki üçüncü kelimesi "aydede". Pek de güzel söylüyor minnoş. O küçücük ağzıyla, y'sini bastıra bastıra, e'lerini incelte incelte.
ayydedee.
Biz, özellikle de babası, baba demesini beklerken, aydede çıkıverdi ağzından. O kadar da çalıştırıyorum halbuki. Kısmetse dördüncüye babayı bekliyoruz artık. Antremanlara devam.
Bir de henüz ne olduğunu çözemediklerimiz var:

abudubide, hadibaa, bıdibıdibıdiiiii, ahhhaaa, mınimmınim, det...

 


Bu sesleri kaydetmeli bir ara. Bir de daha çok fotoğrafını çekmeli. Her anını kameraya almalı. Daha çok oyun oynamalı. Bir anne olaraktan daha az üşengeç olmalı. Bu meli malı ların sonu yok. Hep bir "meli" hep bir "malı" hali zaten annelik...
Gereklilik eki de yoruyor bazen adamı...

26 Mayıs 2012

Kıskanç Anne


Çocuk yetiştirmek pek meşakkatli iş(miş). Börtü böcek yetiştirmeye benzemiyor(muş). Hele hele bugüne kadar aldığı tüm yapraklıları istemeden de olsa kurutmuş ve kocası tarafından ismi çiçek katiline çıkmış benim gibi biri için… 
Son günlerde anneliğimi masaya yatırdım. Deşip deşip duruyorum. Hadi hayırlısı...
Öyle birşey ki bu annelik denen mübarek iş, ne yapsan, ne kadar iyi de yapsan – ya da yapmaya çalışsan- yetmiyor. Hep daha iyisinin olabileceğini düşünüyorsun çünkü. Ve sen mutlaka eksiksin sanki biraz bu işte. Ve yanlış bazen. Öyle olmasan bile, sana kendini öyle hissettirecek örnekler sürekli karşına çıkıyor. Kaçamıyorsun onlardan. Her yerdeler. Gözünün içine içine giriyorlar. Aynı apartmanda oturuyorsun mesela biriyle. Ya da aynı parkta çocuk kaydırıyorsun kaydıraktan. Bazen de bir gazete röportajında çıkıyor karşına. Okuyorsun merakla... Oha falan oluyorsun bitirdiğinde. Ben niye böyle değilim ki? Bende olmayan ne var şimdi bunda diyorsun kendi kendine. Kadının kadını kıskandığı gibi, anneyi kıskanıyorsun bir anne olarak.
Ne sorabiliyorsun nasıl böyle olabildiklerini, ne de itiraf edebiliyorsun kendi eksikliğini…
Belki de annelik bu. 
Bütün anneler bazen eksik... Bütün anneler bazen yanlış.
En iyisi fazla kurcalamamak. 
İçinden geldiği gibi...

11 Mayıs 2012

Hazzın Hazzı

Amerika'da yaşayan bir anne 3 ve 5 yaşlarındaki oğullarını hala emziriyormuş. Bu arada kendisi de 6 yaşına kadar emmiş. Yuhh diyesim geldi demedim. Onun yerine bir maşaaallah  çektim. Biraz abartmış sanki "doğal ebeveynlik" adını verdiği metodunu. Ben ki, emzirmenin dünyanın en güzel eylemlerden biri olduğu düşünürüm, keyfi olarak emzirmeyenlerden hiç hazzetmem hatta lafı da sokarım acımam ama buna rağmen 5 yaşındaki bir çocuğu emzirmek bana bile abes geldi.

Borabaz'ı tam 15 ay 10 gün geceli gündüzlü emzirdim. Ve bu süre boyunca tam bir zombi gibi gezdim. (Bakınız zombi.) Tüm zombiliğime rağmen 2 yaşına kadar emzirmeye niyetliydim ama sağlığım izin vermedi ne yazık ki...N'apalım buna da şükür dedik. Neredeyse 2 ay olacak bırakalı ama hala hatırlayınca içim cız ediyor. Sanki başladığım bir işi yarım bırakmışım gibi. Doktoru, çocuğu memeden kesmenin çocuktan çok anne için bir travma olduğunu söylemişti. Haklıymışsınız Tolga Bey... Post-emzirme depresyonu olabilir mi acaba bunun adı?
Bu arada, Borabaz 1 yaşını geçtikten sonra neredeyse gizli saklı emzirecektim. Bir kısım insan 12 aydan sonra emzirmeyi zul addediyor zira…
“neeee hala mı emziriyorsun? “ ya da
 “askerlik yaşı gelmiş hala meme mi emiyor?” hatta
 “yuhhh koca dana” (sensin dana!)
Bir de bilimsel tarafından meseleye yaklaşanlar var;
“E bırak artık yoksa sana bağımlı bir çocuk olacak” ve falan ve filan…
Benim Bora’yı 1 yaşından sonra emzirmeye devam etmemin sebebi sadece ve sadece, Bora’nın emmekten aldığı hazdı. Süt içelim mi dediğimdeki coşkusu, memeyi ağzına aldığı anki yüz ifadesi, bir yandan emip bir yandan gözümün içine içine attığı bakışlar, çapkın gülüşler, o minicik elleriyle bir yandan yüzümü sevmesi, en acılısından memeye bile merhem oldu valla. 
Bir başkasının aldığı hazdan haz almak diye bir şey varmış bu dünyada. Hazzın da hazzı oluyormuş. Bilmezdim. Bora sayesinde öğrendim.
Ve kimbilir daha neler öğreneceğim, öğreneceğiz ondan bilmediğimiz...


5 Mayıs 2012

Anne-lik hali


Annenin –lik halindeyim epeydir. Bir nevi olma hali. Yarın tam 17 ay olacak Borabaz’ın annesi olalı. Vay be... Herşey daha dün gibi oysa. Nasıl geçecek bu günler dediğim günleri özlüyorum bazen. Hem Bora bir an önce büyüsün istiyorum, hem de böyle bebek kalsın istiyorum. Hani çocukken yeni bir ayakkabı alınır ya. Hani o hep 1 numara büyük alınan çocuk ayakkabılarından. Hele bir de kırmızı rugansa. Allah allaaah! Hem bir an önce giymek istersin yeni ayakkabılarını, ama bir yandan da eskiyecek diye giymeye kıyamazsın. Arkadaşlarının ayaklarına bakmasından utanırsın. Yeni değilmiş gibi davranırsın ama elinde mendil, birisi ayağına bastıkça sıranın altına eğilir gizli saklı silersin. Bunun gibi bişey bence. Her anneye böyle mi geliyordur acaba? 
Bir günde anne oluveriyoruz… Öyle apar topar.  Bir gün önce annenin kızıyken, ertesi gün birinin annesi oluyorsun. Zaten başka da bir şey olunmaz ya bir günde.  Haa aşık olabilirsin tabii, ama o ayrı bir mesele. Ona hiç girmeyelim. Ayrıca annelik de bir nevi aşık olma hali değil midir? Nedensiz, koşulsuz, rağmensiz, korkusuz (mu?), sonsuz bir aşk… Her gün yeni bir heyecan… En baba aşkta bile olmayan bir güzel hal işte, daha ne diyeyim.




Anneyim öyleyse aşığım. 

1 Mayıs 2012

annea


Bilgisayarın başında oturmuş lüzumsuz işlerle uğraşırken, içerden aneea annea annea şeklinde gelen sesle, uyuduğu odaya koştum. Uykusunda sayıklıyormuş meğerse. Terlemiş, saçları yapışmış ensesine. Uzandım yanına. Gözlerini açtı ama beni görmedi. Sarılıp sıkıştırıp öpesim geldi. Kıyamadım. Uyanmasın şimdi. Nasıl da güzel kokuyor. Zaten evde her yer her şey Bora kokuyor. Saçım başım, atletim, yastığım, hatta koltuklardan  havlulara kadar her şey. 1 Mayıs münasebetiyle işe gitmeyip hafta içi hafta içi salondaki koltukta şekerleme yapma fırsatını kaçırmayan babasının üzerini de Borabaz kokan yorganla örttüm. İki adamım da uyumaktalar mışıl mışıl. Şimdi en iyisi bir bardak earl grey, yanında da bir türlü başlayamadığım imkansızın şarkısı.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...